Meme kanseri üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar kapsamında, Çankırı Karatekin Üniversitesi (ÇAKÜ) Fen Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol liderliğindeki ekip, kanser tedavisinde kullanılabilecek yenilikçi bir yaklaşım geliştirdi. Araştırmanın detaylarını paylaşan Prof. Dr. Ataol, çalışmanın sadece laboratuvar ortamında gerçekleştirildiğini ancak sonuçların oldukça umut verici olduğunu ifade etti.
Uzmanlardan Ortak Çalışma: Hidrazon ve Bakır Kompleksleri
Çalışma hakkında bilgi veren Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol, Çankırı Karatekin Üniversitesi ve Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nden kimyager, biyolog ve fizikçilerin oluşturduğu disiplinlerarası bir ekiple uzun süredir bu konu üzerinde çalıştıklarını dile getirdi. Ataol, “Hidrazon ve metal komplekslerinin hem antibakteriyel hem de antikanser araştırmalarında önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, hidrazon bileşiği içeren ve bakır bazlı bir bileşik sentezledik. İlk olarak bu bileşiğin, Dünya Sağlık Örgütü’nün antibiyotiklere dirençli bakteri listesinde yer alan bakterilere karşı etkisini inceledik ve ardından antikanser çalışmalarına odaklandık” dedi.
Bakırın Tedavideki Rolü: Düşük Yan Etkiler ve Güçlü Potansiyel
Bakırın, insan vücudunda çinko ve demirden sonra en önemli üçüncü element olduğunu belirten Ataol, bakır komplekslerinin düşük yan etki profiline sahip olmasının ve hücresel direnç oluşturma riskinin az olmasının, kanser tedavisinde yeni bir kapı araladığını ifade etti. Bu bağlamda yaptıkları çalışmanın önemine değinen Ataol, “Bakır komplekslerinin meme kanseri tedavisinde önemli bir yere sahip olduğunu biliyoruz. Biz de bakır komplekslerini içeren bir bileşik sentezledik. Bu bileşiği, insan hücresi olan MDA-MB-231 meme kanseri hücre hattı üzerinde test ettik. Bu hücre hattı, geç evrede ortaya çıkan, üçlü negatif ve oldukça agresif bir kanser türünü temsil ediyor. Araştırmamızda, bileşiğimizin düşük dozlarda dahi kanser hücrelerinin büyümesini durdurduğunu gözlemledik” şeklinde konuştu.
“Henüz Klinik Aşamaya Geçilmedi”
Prof. Dr. Çiğdem Yüksektepe Ataol, yapılan çalışmanın sadece laboratuvar ortamında gerçekleştirildiğini ve klinik aşamaya geçilebilmesi için daha fazla test ve deneye ihtiyaç olduğunu belirtti. Konuya ilişkin açıklamasında şunları kaydetti:
“Meme kanseri tedavisinde halihazırda kullanılan yöntemler mevcut. Ancak bu yeni bileşiğin potansiyel bir ilaç olabilmesi için gerekli testlerin yapılması şart. Çalışmamız sadece laboratuvar ortamında, kansere yakalanmış 50 yaşındaki bir kadından alınan insan hücresi üzerinde gerçekleştirildi. Şu ana kadar elde ettiğimiz sonuçlar, bu bileşiğin kanserli hücrelerin büyümesini engellediğini ortaya koyuyor. Ancak klinik aşamaya geçmeden önce yan etkileri ve diğer detayların incelenmesi gerekiyor.”
Yerli İlaç Üretimi İçin Kritik Adımlar
Prof. Dr. Ataol, bu çalışmanın yerli ilaç üretimi konusunda büyük bir potansiyel taşıdığına dikkat çekerek, projenin TÜBİTAK destekli olduğunu ve sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde yürütüldüğünü söyledi. Ataol, “Yaptığımız bu çalışma, yerli ilaç üretimi konusunda yenilikçi bir alternatif sunuyor. Türkiye’nin ilaç portföyüne yüksek katma değerli ürünler eklenmesi hem ekonomik hem de sağlık açısından büyük faydalar sağlayacaktır. Ayrıca yerli ilaç üretimi maliyetlerin düşürülmesine de katkıda bulunabilir” dedi.
Ekip olarak yerli ilaç üretimini teşvik etmeyi hedeflediklerini belirten Ataol, şu ifadeleri kullandı:
“Çalışmamızın sonuçları, patentli üretim aşamasına geçebilmek için umut verici. Ancak bu aşamaya gelebilmek için daha fazla test ve deneme yapılması gerekiyor. TÜBİTAK’ın öncelikli alanları arasında yer alan bu çalışma, aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in sürdürülebilir kalkınma amaçlarına da katkı sağlıyor. Yerli ilaç üretimi, Türkiye’nin ilaç sektöründe dışa bağımlılığını azaltabilir ve ekonomiye büyük katkılar sunabilir.”
Bu çalışma hangi kanser türü üzerinde odaklanıyor?
Çalışma, özellikle meme kanseri üzerinde yoğunlaşmıştır. Testler, geç evrede ortaya çıkan, üçlü negatif ve oldukça agresif bir meme kanseri hücre hattı olan MDA-MB-231 üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Geliştirilen bileşik nasıl bir etki gösterdi?
Laboratuvar ortamında yapılan testlerde, bileşiğin kanser hücrelerinin büyümesini düşük dozlarda bile durdurduğu gözlemlenmiştir. Bu, yeni bir tedavi potansiyelinin ortaya çıkmasına olanak tanımaktadır.
Bu çalışma klinik aşamaya geçti mi?
Hayır, çalışma henüz klinik aşamaya geçmemiştir. Araştırmalar sadece laboratuvar ortamında gerçekleştirilmiş ve insan hücresi üzerinde etkileri gözlemlenmiştir. Klinik denemeler için daha fazla teste ihtiyaç duyulmaktadır.
Çalışmada hangi elementin kullanıldığı belirtiliyor?
Araştırmada bakır bazlı bir bileşik kullanılmıştır. Bakır, düşük yan etkileri ve direnç oluşturmama özelliği nedeniyle kanser tedavisinde önemli bir element olarak değerlendirilmektedir.
Yerli ilaç üretimi açısından bu çalışma neden önemli?
Bu çalışma, Türkiye’nin ilaç portföyüne katma değerli ürünler eklenmesini sağlayabilir. Ayrıca yerli ilaç üretimi, maliyetlerin düşürülmesine ve ilaç sektöründe dışa bağımlılığın azaltılmasına katkıda bulunabilir.
Çalışmada kullanılan yöntemler hangi alanlarda yenilik sağlıyor?
Araştırma, antibakteriyel ve antikanser özellikler taşıyan yeni bir bakır kompleksinin geliştirilmesine odaklanmaktadır. Bu tür yenilikler, özellikle meme kanseri tedavisi için yeni ilaçların geliştirilmesine kapı aralayabilir.
Araştırmanın destekçileri kimlerdir?
Çalışma, TÜBİTAK desteğiyle yürütülmektedir. Proje, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu çalışmanın gelecekteki hedefleri neler?
Çalışmanın nihai hedefi, geliştirilen bileşiğin patentli bir ilaç haline getirilmesidir. Bunun için gerekli tüm test ve denemeler tamamlandıktan sonra üretim aşamasına geçilmesi planlanmaktadır.